9 Mayıs 2016 Pazartesi
Naber ?
Dünyanın türlü türlü halleri var. Mesela 12-13 yaşındayken bu mevsimlerde tek derdin; okulun bir an önce bitmesi ve dışarıya çıkıp, henüz olmaya başlamış erikleri, ağaç dallarına abanarak toplaman ve bir arkadaşının "şaka amaçlı" - eriğe dalan vaaaarr ! diye bağırarak bilimum olası bekçi, sahip, amca, teyze cümbür cemaat ortama çekmesiydi. Ya da mahalle maçı yaparken çok üstten vurup vurmadığını anlamak için kalecinin elini kaldırması ve o çok bilmiş tavrıyla -olum bak elim bu kadar yüksekte o yüzden üstten aut. demesiydi. Çünkü sen bilirdin ki o aşırtma golü Ali Sami Yen'de atsan taraftarlar karşısında efsane bir futbolcuya dönüşürdün. Kaldı ki seni en çok üzen ise bu üstten aut tezini savunan arkadaşının -Ali Sami Yen mi olum burası? savıdır muhtemelen. Tabi bunun, kafasına bilerek top atılan ve iki kızın bilek hizalarına gerdiği ipten saçma sapan ayak hareketleriyle bir şeyler mırıldanarak atlayan Ayşe'nin, o bilek hizasındaki ip kızların bel hizasına yavaşça çıkmasıyla, Ayşe'nin yanmasını sırf o topa bağlaması versiyonu da mevcuttur lügatımızda. Aslında Ayşe'nin yanmasının sebebi sırf o gerilmiş lastik ipin, ipi geren kızların bel hizasına çıkması ve çük kadar boyu olan Ayşe'nin o ip atlarken söylenen ritüelleri mırıldanırken ayaklarını o kadar yükseğe kaldıramaması yüzünden olmasına rağmen, Ayşe'nin hedefinde doğrudan -ondan hoşlandığını bilmeden- kafasına top atan Özgür vardır ve tepkisini -ya sen salak mısıaan, gidin başka yerde oynayıan biz sizi çekmek zorunda mıyız ? şeklinde dile getirir. Bunların ergenliğin zirve yaptığı 15-16 yaşlarında bir mahalle aşkı yaşaması muhtemeldir. Hatta mahallenin gizli-saklı ve romantik arka bahçelerini de yine bunlar bilirler.
Fakat 18 yaşında böyle midir ? Tabi ki değildir. Hayat daha zordur. Bu 18 yaş evresinde üç adet erkek tipi vardır. Bu üç tip o kadar birbirinden farklıdır ki hepsi birbirine benzer. Beyin yakan bir cümle oldu değil mi, ulan hem farklı diyor hem benzer diyor ne diyor bu hebelülehübe. Neyse efenim anlattıkça farkedeceksiniz farklılık ve bu farklılığın en büyük benzerlik olduğunu.
Bu ilk tip 18 yaş gencinin gittiği yol eskiden ÖSS dediğimiz, şimdi adının "binaenaleyh" gibi söylemesinin ve hatırlanmasının zor olduğu -belki de ben yaşlandığım için bana zor geliyordur- bir sınavı kazanmak uğraşıdır. Genç zihnimiz, akıl küpümüz, ergenliğinin zirvesinde ve hemen hemen sonlarında olan bir arkadaşımız olan bu sınav mağduru, hayatını bu sınavı kazanmaya odaklar, bunun için elinden gelen tüm çabasını verir, sivilcelenmek pahasına da olsa o odadan çıkmaz -şimdi sivilcelenmenin diğer sebeplerine girmeyelim heheh. Gerçi günümüz bilgi çağı, biri çıkıp ulan o kanıtlandı alakası bile yok der, nah yok. Nasıl bu kadar eminim, erkeğim olum biz de geçtik o yollardan :D- neyse efenim konuya dönelim, heh ne diyordum o odadan çıkmaz, peçete de yanındadır tabi bu anektodu kesinlikle düşmeliydim. :D Tamamen mutfağa gitme sırasındaki vakit kaybını minimuma indirmek içindir o peçete lütfen yanlış anlamayalım. Ulan bu saçma muhabbet yüzünden konu da dağıldı neyse, odadan çıkmadığı için dış dünyayı pek bilmez, hayatı dershane, ev, etüt, ders arasında geçer ve eğer gerizekalı değilse üniversitede güzel bir bölüm de kazanır. Fakat dünyanın ve hayatın gerçekleriyle üniversitede karşılaşır ve uyum süreci biraz sancılıdır.
Diğer tip olan arkadaşımız nispeten biraz daha fırlama diye tabir ettiğimiz, genelde arkadaş çevresi çok olan, "kızlarla" muhabbeti iyi olan, dershaneye sırf ortam için giden ama kafası biraz çalıştığı için genelde fen edebiyat fakültesini kazanan -bu kazandığı bölüm kişinin zekası, çalışkanlığı ve temeline göre değişir- ya da dershaneye gitmemeyi seçip lise mezunu olarak hayatına devam eden ama yine de bir şekilde hayatını idame etttirebilen tiptir. Tabi 2 sene sonra gelecek olan askerlik belasını da bu arkadaşlar ilk olarak erteleyenler ve bu askerliğin farkına vardığında açık öğretime bir şekilde kapak atan tiplerdir. Mesele; soranlara üniversite okuyorum demek ve askerliği mümkün mertebe erteleyip, ortamlara akmaktır.
Son tipimiz ise sınavla falan işi olmayan, tek derdi serserilik ya da sokakta dayılık olan tip ile nispeten özgüvensiz, dershaneye gitmeyen, genelde okumak yerine çalışmayı tercih eden ya da bu duruma ailesi, çevresi tarafından zorlanan içine kapanık tiplerdir. Bunlar askerliğin ilk neferleridir. Bunlar arabalarına "vatan için gidiyorum anam için dönücem" ya da " baba ben vatan borcunu ödemeye gidiyorum sen de benim borçları bir zahmet ödeyiver" yazan ki bunlar en popülerleri, tiplerdir.
Şimdi gelelim bu üç tipin birleştiği noktaya. Evet tahminleriniz doğru çıktı arkadaşlar, şş size diyorum arka sıra dinle burayı heheh. Tabi ki bu birleşme kümesi, cümlenin öznesi, hücrenin dnası, sarkaçın kolu, soygazların bile en kararsız olanı hatta edebiyatta romantizm akımının doğmasına vesile olan "kızlardır". Bu üç tip için de kızlar bazen ulaşılmaz, bazen "ah be bir konuşabilsem", bazen de - o kızı sevmeyeceksin lan! dır. Bunu da çok severim;
"-bilader sen bi gelsene şöle.
-buyur ?
-sen merveyi seviyomuşsun ?
-evet.
-sen kimi seviyon lan !
-Merve'yi.
-sen benle taşşakmı geçiyon lan !
-yoo.
-mervenin peşini bırakcaksın.
-tamam "
Merve'yi seven genelde biraz çelimsiz, popüler ve dayak yemekten korkan tiptir. Diğerini de tahmin ediyorsunuz zaten, "yaşamak bu değil kaderimse çekerim" tipi. Bu yüzden dayak olmadan önce muhtemelen konuşma bu şekilde gerçekleşir. Ya da 3-4 kişinin bu Merve'yi seven tipi dövdüğü görülme olasılığı çok yüksektir. Velhasıl-ı kelam bu Merve'yi seven iki tipten, nispeten serseri olan daha avantajlı çıkar. He eğer denk iki gücün kapışması varsa Merve uğruna, bu denk iki gücün kapışması o anda kalabalık olan tarafın kazanmasıyla, daha sonra dayak yiyen tarafın kalabalık bir şekilde, dayak atan tarafı tek tek yakalayıp dayak atmasıyla, sonra bunların toplaşıp tekrar mahalle kavgasına girmesiyle devam eden bir süreç gelişir. Şuraya bak bildiğin Davos süreci hehehe. "Vanminüt vanminüt vurmayın lan allahsızlaaaar." :D
Tabi bütün bunlardan Merve'nin haberi var mıdır ? Bazen. Ve özellikle bu durum Merve'nin hoşuna gitmektedir. Çünkü yıllardır onun için değil erkek kardeşi için hep çevresi, ailesi bir şeyler yapmıştır. Erkek kardeşidir özne. Ve fakat şimdi Merve'dir işte özne. Şimdi Merve için kavgalar olmaktadır, Merve için birbirine giren tipler vardır. Merve'yi seviyodur bunlar. Sonra aradan biri çıkar, biraz daha popüler olan ve nispeten yakışıklı ergen. Ve bu kadar hır gürün arasında Merve'yi kapan da bu elemandır işte. Bu çocuk da Davos'taki İsrail. Kimse sevmez ama kimse de dokunamaz nedense heheh. Ben hemen açıklayayım; çünkü bu çocuğun şeytan tüyünden dolayı mahallenin belalı abileri bunu sevmektedir. Ellerinde büyümüştür bu çocuk onların. Bu yüzden de kimse dokunamaz. Çıkış kapısı da "yeğenim sana dokunan olursa beni bul" diyen hayat üniversitesi mezunu, belki içeri girip çıkmış, zamanında yemediği bok kalmamış ama sonra kendi kendine tövbe etmiş, tek serseriliği sokakta bira içip mahalle çocuklarına hikayeler anlatmak olan bu abimizdir. Mahalle çocukları ve gençleri tarafından saygıda kusur edilmeyecek şekilde, tıpkı Davos'tan memleketine dönmüş başbakan edasıyla karşılanıyordur mahallede. Alayına posta koyar onların gözünde bu abimiz.
Şimdi gel gelelim bu 18'li yaşlarındaki tiplerimizin tek derdi de aslında kızlardır. Tabii olum büyük resmi gör. Sen Türkiye'sin büyük düşün ! :d Genelde odak nokta kızlardır ve yapılan her şey, çekilen her cefa, katlanılan her zorluk bu kız güruhunun aklını çelmek için yapılan birer stratejidir aslında.
Bu yazının ana fikri ise doğrudan şudur :
"Kurban olam size ey komutanlar, kızları da alın artık askere."
Bir sonraki yazımda bu evreleri yaşamış bir arkadaşımın da yardımıyla, kızların 18'li yaşlarına değineceğim. Zira biz de zamanında çok peşlerinden koştuğumuz için gözlemleme fırsatımız olmadı. :d
Esen kalın sevgilim blog okurlarım.
Saygılar,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)