10 Haziran 2016 Cuma

Arkadaşlar Önemlidir

Merhabalar,

Geçenlerde yazdığım "Naber?" başlıklı yazının biraz erkeklere hitap eden bir yazı olduğuna kanaat getirmiştim ve yazının sonunda bunun hatun versiyonunu da bir arkadaşımdan yardım alarak yazacağımı belirtmiştim. "Naber?" başlıklı yazımı okumayan varsa -bence- kesinlikle okumalı. En azından ben her okuduğumda, ilk yazdığım kadar heyecanlı ve komik buluyorum. Neyse ne diyorduk, arkadaşımdan yardım alarak bir yazı kaleme aldım. Aslında arkadaşım kaleme aldı ve ben direk kopyala-yapıştır yapıyorum. (Sadece imla ve dil bilgisi düzenlemeleri yaparak). Aramızda yazar olup da hala "-de -da" ayırmayı bilmeyenler var. Yazık. Kıps  :D

Ve ayrıca elimde bulunan -kızların çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadığı zorluklar- temalı iki adet yazı var ve iki yazı da çok değer verdiğim iki insana ait. Bu yüzden iki yazıyı da art arda ve yazarlarını gizli tutarak yayınlıyorum. Okuyun canlar. Keyifli. En azından ben ikisini de okurken keyif aldım. Farklı tarzlar ve farklı bakış açısı. İki farklı baağyan arkadaş. İki farklı çocukluk ve ergenlik konsepti. Çok ilginçti gerçekten. İnsan hayret ediyor yauv. Bıyruunnnnn !



- Şimdi ilk yazı hakkında ön bilgi geçmek istiyorum. Yayınlarken haliyle tekrar okuyorum -ne büyük meziyet- ve şunu farkettim; bu yazı biraz "Ayten'in vücudu kan ağlıyor, Ayten'in vücudu alarım halinde, Ayten'in akciğerleri feveran halde" tarzı Şevket Hoca gibi anlatım olmuş. Değiştirmek istemiyorum nedense orjinalliği gider gibi bir düşüncem var. Neyse, bana bir künefe diyor Ayten üstüne de dondurma ! (ama onun ses tonu ve mimikleriyle). İyi okumalar. :D


Ah biz kadınlar!

Arkadaşım rica etti kıramadım, gerçi bu ara biraz gelgitliyim -anlarsınız- neyse; geçen hafta da öyleydim, muhtemelen önümüzdeki hafta da devam eder. Her ay üç hafta rahat bırakmıyor bizi şu meret(klişe), ne diyordum konumuza dönelim!


Konumuz klişeler;
Yazım için bir karakter gerekiyor adı da klişe olsun, Ayşe (Ayşeler kızmayınn). Ayşe'nin yaşamından kronolojik sırayla bahsedicem. Ayşe okula başladı, prenses gibiydi, hep prenses hikayeleri okudu, onlara benzetildi, onlara benzedi. Prensesin peşinde koştu Ali'ler, ata değil de Ayşe'ye baktılar. Sonra at benzetmesi ortaya çıktı, ilerde de ata benzetileceklerdi oraya da gelicez. Ayşe hep naz yapardı, aynı zamanda çalışkandı, iyi kalpliydi, örnek insandı, örnek bir kızdı. Hep bir örnek:) Ayşe ortaokula geldi, ergenliğin pençesi onu örnek alınan olmaktan alıkoyuyordu, oysa Ayşe hep iyi örnekti, birey olurken yaşadığı hırçınlık, asilik, baş kaldırma ona hiç yakışmadı, yakıştırılmadı. Sonra o da vazgeçti. Yine herkesin istediği Ayşe oldu; çalışkan, kibar, örnek:) Ali'ler peşinde koşmaya devam ediyordu ama Ayşe biraz çekingendi. Ona bu yaşta aşkın olmadığı öğretilmişti, o da öğretilene hep itaat ederdi, yüz vermezdi. Ayşe liseye başladı, artık etrafındakilerin farkına varıyordu; beğenilmek güzeldi. Ali Ayşe'ye çıkma teklifi etti, Ayşe kabul etti mutlu oldular. Sonra Ayşe kızlarla laflarken, -bir erkeği elinde tutmak- başlığı altında yapılması gerekenler maddelendi. Ayşe dehşete düşmüştü, çok saçmaydı işittikleri; Ali'yi kandırmaktan başka bir şey değildi fakat el mahkum, Ali'yi kaybetmeyi asla istemezdi, gereğini yaptı. İşe yarıyordu, kavga ettikten sonra barışıyorlardı, ne büyük mucizeydi. Demek bundan böyle sorun çıkarmalıydı, trip atmalı, kıskandırmalıydı, diğer kızlar gibi. Farklı olana kız gibi olmadığı için erkek Fatma deniyordu( Fatma'ları da bi gün anlatmak isterim:)). Ayşe seviyordu, gereğini yapıyordu, fakat sevgiye ikinci balyozu (aileden sonra) ÖSS vurdu, ayrıldılar. Ayşe başını kaldıramıyordu, ailesi nutuklar çekiyor, kızlarına yakıştırdıkları gösterişli hayatları, hayal gibi anlatıyordu. Ayşe nispeten ailesine de yaraşır bir okul kazandı, heyecanlıydı. Şehir dışında okumak, aileden uzak, özgür olmak daha önce bilmediği bir şeydi. Akşamları istediği konsere, sinemaya gidebilecekti. Ali'lerin kurduğu hayalden çok daha farklıydı. Bakalım üniversitede Ayşeyi neler bekliyor. Bunu da sayın yazar arkadaşım benden tekrar isterse paylaşıcam, umarım kendisi bu sefer bir haftalık dönemime denk getirir, aksi halde atarlanırım giderlenirim!
Sevgiler...
Misafir sanatçı





- Şimdi ikinci yazıyla ilgili bir ön yazı da yazmak istiyorum. Ya da vazgeçtim ne yazsam kurtulmaz bu yazı, bunu fark ettim şu anda. Allah sonumuzu hayır etsin. :D





Kızlar kızlar yüreğim sızlar..

Çocukluktan başlayan bir yürek titremesi, titretmesi durumu hakimdir. Hem kendileri hem de yakın çevreleri tarafından. Daha kaç bebeklikten gelen kendilerini belli etme durumları vardır. İlk başlarda ağlamaları, bağırmaları ile daha sonraları zırlamaları ve kelimeleriyle.

En çok da okulda teneffüs aralarında ip atlamaları, seksek oynamaları ve erkeklerin yorumuyla birbirlerini düşürmeleri, mızıkçılık yapmalarıyla bilinirler. Birbirlerini düşürme derken mecazi anlamda. Ayaklarına geçirdikleri dikdörtgen ya da kare ipin üzerine basmaya çalışmalar,ı içeriye girmeleri, seviye ilerledikçe ipin yukarıya çıkması ve oyunun zorlaşarak birbirlerini düşürmeleriyle bilinirler. Söylenen şarkıları şimdi tam olarak hatırlayamıyorum lakin bundan fazlasıyla zevk alırlar. İpi tutan kişi sıranın kendisine gelmesi için en küçük bir temas halinde "deydinki deydinki, yandın gördüm ben" şeklinde pöykürmesiyle bilinir. İtirazlar sonucu fayda vermez ve oyunu oynayanın bükük boynu ve asık suratıyla yer değiştirirler.

O sırada erkeklerin oynamaya çalıştığı futbol ya da basket oyunundaki top da illa ki bu kızlardan birinin başına gelir ve "napıyosun gerizekalı, biraz ötede oynayın" gibi nidalar yükselerek ortam kızışır. Teneffüs ziliyle herkes dağılır, ortam süt liman olur.

Kavgalar sınıflarda devam eder tabi. Erkekler konuşturur, kızlar bağıra bağıra konuşur. Zıpçıktı bir sınıf başkanı çıkar, öğretmene yaranmak için konuşanları ya da yaramazları tahtaya yazar. Ama faydasızdır, çarpılar giderek büyür. Sınıftan "bir çarpı da benim için koy" nidaları ve gülüşmeler yükselir. Tüm ses öğretmenin içeri adım atmasıyla yine kesilir.

Mahallelerde de durum pek değişmez. Laleli 1 laleli 2 hadi gir içeri şeklinde ip atlama seremonilerine kızlar tarafından devam edilirken, kan ter içerisinde kalan erkeklerin futbol merakı da tam gaz devam eder. Yeterli alan olmadığından bu ortamlar "ülüşülmek" zorundadır, yine bir kafaya top yeme hali ve yine bağrışlar. Çocuk hoşlandığı kıza özellikle mi o topu atmıştır yoksa gerçekten yanlışlıkla mı olmuştur bilinmez, ama daha sonraları aynı çekirdeği kapının önünde ya da mahallenin ûcra köşelerinde paylaştıkları görülür. Mahallede bir zıpçıktı bu durumu fark eder ve ' Ayşe Ahmeti seviyor, Ahmetl'e Ayşe çıkıyor' diye bağırmasıyla bir neslin sevmek eylemini tamamen farklı yorumlamasına yol açar. Birbirlerinden uzaklaşmalar, "salaksın kızım" gibi söylemler en çok konuşulanlar olmaya başlamıştır artık.

Bir de kızlar futbol oyunlarına alınmazlar, anca birinin kardeşi olursanız, o da fındık fıstık olarak yer alırlar. Ayağınıza hiç top değmese de deli gibi koşar kan ter içinde kalırsınız. Annelerin balkondan "Ahmet yine kan ter içinde kalmışın, gözün kör olmasın gel buraya" şeklinde bağırmaları, çocuğun itirazları sonucu ağlayarak eve dönmesi fakat daha sonra "hadi nerde kalmıştık" şeklinde, elinde salçalı ekmekle geri dönmeleri görülür.

Apartmanda oturan nevi şahsına münhasır teyzelerden biri de özellikle oyun oynayan kızlardan birini bakkala yollar, fazladan koyduğu sakız parası ile de güzide çocukları kandırır. Gidip gelme esnasında da ayrı mızıkçılıklar çıkmaz değil tabi.

Çocukluk sürecinin bitip ergenliğe giriş zamanlarında mahalledeki muhabbetler değişir, kendinden küçükleri korumak, onlara göz kulak olmak olarak yorumlansa da bir atraksiyon peşindedir herkes. Mahallede mutlaka çocuk kaçıran bir yaşlı seremonisi dönmeye başlar, eski bir ev üzerinden. Bunun peşine düşülür ve olay aydınlatılmaya çalışılır, herkes polistir çünkü. Bir de bu vakayı Hayriye'lerin parklardaki durumu da mevzu bahistir. Kitli olan tuvalette ceset vardır ve katil bekçidir, bütün gün bu olayı aydınlatmak üzere delirir çocuklar. Ah çocuklar ahh...

Birbirlerinden hoşlanan gençler, birbirine laf atıp çekirdek çitler, daha ilerisinde de parka giderler. 

Bir de ergen kızların en çok başına gelen olaylardan bir tanesi de. Ped krizleridir. En olmadık zamanlarda, herkesin içerisinde o pedin yere düşmesidir. O an yer yarılabilir, o kız içeri girebilir, kıpkırmızı olmuş suratına rağmen, o benim değil ki gibi davranmaya çalışabilir. Peki neden? Hepsi ergenlikten. Daha sonraları bu anı hatırlar ve sadece tebessüm eder. Lakin o zamanlar, erkeklerin bok yemesi, olası ihtimallerden en büyüğüdür. Çünkü "gördükki ahahahah, seninki, rezil, Ayşe adetlerine bağlıymış" gibi zevzeklikler hat safhadadır. Ağlayarak tuvalete koşmalar, kızların kulis yapması ve öç alma anını kollaması söz konusudur.

En küçük bir olay hemen kan davasına döner. İtişmeler, bağrışmalar. Ah gençlik ah...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder