23 Haziran 2016 Perşembe

Buz Mavisi


Sigarasından bir fırt daha çekti Casey yerde yatan cesede bakarken. "Bunu bir insan yapmış olamaz" diye geçirdi içinden. Olay yeri inceleme ekipleri maktülden kan ve tırnak lekesi örnekleri almakla meşguldu. Sarı şeritler çekilmiş, bahçenin tamamı ablukaya alınmıştı. Duvarları beyaza boyanmış, bahçesinde bir salıncak bulunan, havuzlu ve sakin bir yazlık villaydı burası. Kış ayı olmasına rağmen güneşli bir hava ve ağır nemle birlikte bunaltıcı bir atmosfer vardı. Casey o an hafif rüzgarla kıpırdayan sandalyeye dikkat kesildi. Sigarasını bir anda yere attı ve sandalyeye doğru yöneldi. Gördüğü şeyi gerçekten görmüş müydü yoksa iki gündür uyumadığı için beyni ona oyunlar mı oynuyordu ? İki gündür şahit olduğu beşinci ölümdü bu ve hemen hemen hepsi aynı şekilde öldürülmüştü. Boğazında bir yara izi ve kanı çekilmiş şekilde ölen insanlar. Yöntemin aynı olması can sıkmaya yetmezmiş gibi bir de seçilen kurbanların benzer özellikler taşıması daha da moral bozucuydu. Genelde yirmili yaşlarında, genç ve güzel kızlar öldürülüyordu. Sallanan sandalyenin köşesine eğildi ve gördüğü şeyin tam olarak aslında aradığı şey olduğu konusunda emin görünüyordu. Bir yüzük, eski ve küçük bir zümrüt taşı olan, gümüşten yapılmış. Nerden baksan 130 yıllık gözüken bu yüzüğün burada ne işi vardı. Sağ eline eldivenini taktı ve yüzüğü alarak şeffaf poşetin içine koydu.

"Teğmen Casey !" Arkasından seslenen olay yeri ekiplerinden memur Jordan'dı. "Burada sizi görmek isteyen bir hanımefendi var." Casey çömeldiği yerden hafifçe doğruldu ve arkasını döndü. Gördüğü sima yabancı gelmiyordu fakat bir anda kim olduğunu çıkaramadı. Karşısında duran kadına doğru yaklaşırken kadın çantasından bir kart çıkardı. " Adım Laura Grey, West Goshen gazetesinde çalışıyorum. Bu davaya özel bir ilgim var ve bu cinayetleri bir insanın işlemediğini düşünüyorum." Karşısındaki kadının kendinden emin ve hızlı girişi Casey'i etkilememişti. Baygın ve umursamaz gözlerle kadına baktı. "Hanımefendi, gazetecilerle röportaj yapmıyorum, şimdi müsaade ederseniz çalışmam gerekiyor." Aslında uyuması gerekiyordu ve bunun farkındaydı Casey. Fakat o an kadını başından savmak için başka bir şey gelmemişti aklına. "Memur Jordan !" diye seslendi, elindeki yüzük olan poşeti uzatırken, "bununla ilgili tahkikat istiyorum, ayrıca yıl taraması da yapılsın ve kime ait olduğunun bulunmasını istiyorum. Ve bu raporu iki saat içinde ofisimdeki masamda görmek istiyorum, anlaşıldı mı ?" Laura'nın peşinden geldiğini farketmesi uzun sürmedi, olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken. "Teğmen Casey ! Lütfen dinler misiniz ? Sadece bir dakikanızı istiyorum sizden." Laura şansını zorlamaya niyetliydi. Bu olayların daha önce olan herhangi bir cinayetten tamamen farklı olduğunu biliyordu. Bunu teğmene de kanıtlamak ve olaya dahil olmak istiyordu. Her ne kadar bunun kaçırılmayacak bir haber olduğunu düşünse de geçmişinden gelen bazı cevapsız sorulara da bir yanıt bulmak hissiydi içini saran."Teğmen Casey !?" Casey, Laura'yı umursamadan yürümeye devam etti. Arabasının kapısını açarken "saçma sapan bir röportaj için o kadar vaktim yok" diye geçirdi içinden. "Bayan lütfen evinize dönün ve kendinize başka bir haber bulun." Casey net ve kesin konuşmuştu. Laura yapacak bir şeyi olmadığını anlamıştı. Fakat ikisi de biliyordu ki bu son görüşmeleri olmayacaktı.


"Bu yaptığı beşinci oldu, buna bir çare bulmalıyız ! Bu orospu çocuğu hepimizi tehlikeye sokuyor !" Mike çok sinirliydi. West Goshen küçük bir kasabaydı ve buradaki varlıkları ona göre Gauss yüzünden tehlikedeydi. "Bu piçi öldürücem !" Camdan dışarıyı seyrederken ağzından çıkan boş bir cümle gibi göründü. "Mike! Kendine gelir misin, düşünmeye çalışıyorum." Kate gruptaki daha sakin ve kafası çalışan kişiydi. Orta boylarda, kumral saçlı, çilleri olan fit yapıda güzel bir kadındı. "Düşünecek bir şey yok, Mike haklı, Gauss buradaki varlığımız tehdit ediyor ve derhal bunun çaresine bakmalıyız." diye lafa girdi Jason. Jason iri yapılı, hafif kırlaşmış saçlarıyla orta yaşlarının sonunda gözüken, nispeten daha olgun biriydi. "Kate bir ya da iki kişiden bahsetmiyoruz, beş kişi ve bu hükumetin dikkatini bu konuya çekmesine yetecek bir sayı!" O ana kadar sesi çıkmayan Gauss lafa girecek gibi oldu, fakat daha sonra bu kararının doğru bir hamle olmayacağını düşünerek vazgeçti. Gauss yirmili yaşlarında, uzun saçlı, zayıf ve yakışıklı denebilecek bir gençti. Ailesi Gauss ismini Carl Friedrich Gauss'a olan hayranlığından dolayı çocuklarına vermişti. Babası bir matematik profesörü, annesi ise saygın bir iş kadınıydı. Gauss Walmon, ailesini kaybetmeden önce geleceği parlak ve başarılı bir çocuk olarak görülüyordu. Arkadaşlarının ona taktığı lakap ise somon balığıydı. Bunun soyadı ile bağlantılı olması Gauss'un canını pek sıkmıyordu çünkü genelde içine kapanık ve fazla sosyal olmayan bir çocuktu. Çocukluk arkadaşı Sophie dışında pek arkadaşı olduğu da söylenemezdi. Tabi şimdi ailesinin de Sophie'nin de ölmüş olduğu gerçeğini gün be gün aklından çıkarmıyordu. "Biliyor musunuz ? Sanırım siz kafayı yemişsiniz. Tabi ki öldüreceğiz doğamız bu. Sırf keyfimiz kaçmasın diye doğamızı mı inkar edelim ?" Gauss belki de söyleyebileceği bu kadar cümle varken, kelime öbeklerinden dünyalar anlatılabilecekken seçebileceği en mantıksız kelimeleri seçmişti. Mike bir hışımla Gauss'un boynuna yapıştı. Kate ve Jason, Mike'ı durdurmaya çalışıyordu fakat Mike çok sinirli gözüküyordu. "Senin yüzünden her iki ayda bir şehir mi değiştiricez piç kurusu! Öldürmekmiş, sen öldürmek hakkında ne bilirsin ki, ama dur şimdi öğreneceksin!" Mike, Gauss'a indirdiği yumruklarla hıncını alıyormuş gibi görünse de Gauss'un yüzünde umursamaz bir tebessüm vardı ve bu Mike'ı olduğundan daha sinirli bir duruma getiriyordu. "Mike bırak çocuğu! Ne yapmaya çalıştığını sanıyosun! Bu kadar uğraşmamız gereken şey varken bir de birbirimizle mi uğraşacağız? Bırak dedim sana !" Kate, Mike'ın kolunu tuttu ve Mike'ı uzaklaştırdı. "Ehh ne haliniz varsa görün ben bu tiyatroya daha fazla seyirci kalmıyorum!" Mike bir hışımla evden çıktı ve gözden kayboldu. Kate ise içinden sadece "bir aptallık yapma sakın" diye geçiriyordu. Gauss'u karşısındaki koltuğa oturttu ve dudağının kenarındaki kanı sildi. Gauss, Kate'in ona neden bu kadar sevecen ve merhametli davrandığını anlamıyordu. Sonuçta buradaki varlıklarını tehlikeye sokmuştu ve bu yaptığı ilk değildi. Ayrıca Gauss ukala ve sorumsuzdu. Fakat Kate ona bir anne edasıyla yaklaşıp her defasında koruyordu. "Neden biz geyik ve sincaplarla idare ederken bunu yapmak zorundasın çocuk!?" Kate cevap almayı ummuyordu fakat Gauss koltukta doğruldu ve " Kate farkında değil misin, bizler vampiriz ve doğamız bu. Yaşamak için öldürmek zorundayız ve doğanın en tehlikeli yırtıcılarıyız. İnsan hayatı neden umrumuzda olsun ki, onlar bize yiyecek sağlayan kan torbalarından başka bir şey değiller !"


Devam edecek...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder