8 Nisan 2016 Cuma

Evren Haritası



Merhabalar, 
Bugün ilgimi çeken bir makale ile karşılaştım. Pablo Carlos Budassi isimli bir sanatçının bugüne kadar NASA tarafından çekilmiş, evrenin tüm fotoğraflarının bir araya getirilmesiyle çizmiş olduğu ilk evren haritası üzerine bir makale. Küçüklüğümden beri uzaya ve astronomiye ilgi duymamdan ötürü, sonsuz bilinmezliğin cazibesi ve keşfedilme arzusu hep ilgimi çekmiştir. Uzay ve astronomiyle ilgileniyorsanız bu makale sizin de ilginizi çekecektir. Keyifli okumalar sevgilim blog okurlarım. 








"Günün birinde Evren’in  uzak köşelerine turistik amaçlarla gidebilmek mümkün hale gelirse yanımıza almamız gereken bir şey var: harita. Pablo Carlos Budassi isminde bir sanatçı NASA teleskoplarının ve diğer uzay araçlarının çekmiş olduğu fotoğrafları bir araya getirerek tüm Evren’i tek bir görsele sığdırabilmeyi başardı.

Budassi’nin oluşturmuş olduğu Evren haritası alışageldiğimiz Dünya haritalarından oldukça farklı. Öyle de olması gerekiyor çünkü tek kelimeyle ‘Evren’ deyip geçtiğimiz devasa hacmin içerisinde 400 milyardan fazla galaksi ve 300 sextilyon (3 × 1023) kadar yıldız olduğu tahmin ediliyor. Böylesine muazzam bir büyüklüğün haritasını çizebilmek için farklı bir harita tekniği kullanmak kaçınılmaz. Budassi’de Evren haritasını logaritmik harita tekniğini kullanarak oluşturmuş.
Bilindiği gibi her harita belli bir ölçekte çizilir. Ölçek, haritalandırılan bölgenin harita üzerinde hangi oranda küçültüldüğünün bir ifadesidir. 1/2 ölçekli bir haritada resmedilmiş bölgenin gerçeğin yarısı kadar küçültülerek çizildiği anlaşılır. Logaritmik haritalarda ise daha farklı olarak sabit bir ölçekten bahsedilemez. Bu haritalarda ölçek merkezden dışa doğru azalır. Bu da haritanın merkezindeki objelerin daha büyük ölçekli yani daha detaylı çizildiği anlamına gelir. Devasa alanların çiziminde logaritmik haritalandırma tekniği tercih edilir.
Budassi’nin evren haritası tahmin edebileceğiniz gibi merkezine Güneş’i alıyor. Onun çevresinde Dünya’mızla birlikte Güneş Sistemi’nin diğer gezegenleri sıralanmış. Harita üzerinde Mars ve Jupiter arasında kalan Asteroit Kuşağı ve Güneş Sisteminin etrafını saran bir kuyruklu yıldız kümesi olan Oort bulutu da yer alıyor.
Harita merkezinden uzaklaştıkça Samanyolu Galaksisi’nin sahip olduğu diğer yıldızlara ve daha da ötede başta bize en yakın galaksi olan Andromeda olmak üzere diğer galaksilere yer verilmiş. Ölçeğin giderek büyümesiyle en dışta kalan galaksileri karmaşık kozmik ağın birer parçası olarak ışıldayan iplikçikler halinde görüyoruz. Bu ışıldayan şeritleri saran ilk halka evrenin en erken elektromanyetik ışıması olan kozmik mikrodalga arkaplan ışıması. En dıştaki bütün haritayı çevreleyen gri halka ise kuark – gluon plazması. Kuark - gluon plazması, evreni Büyük Patlamadan sonraki ilk birkaç mikrosaniyede tümüyle dolduran bir parçacık çorbası olarak düşünülebilir.
Budassi’nin oluşturduğu harita bilinen tüm Evren’i tek bir görsele sığdırmayı başarabildiğinden hem bilimsel hem de sanatsal açıdan önemli bir çalışma olarak görülüyor. Gelecekte gerçekleşmesi olası olan turistik uzay gezilerinde yanımızda götürmemiz gereken Evren haritasının ilk taslağı da böylelikle oluşturulmuş oluyor."
Kaynak : Levent Özkarayel
http://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/fizikuzay/tum-evrenin-haritasi-tek-bir-gorselde
Kaynaklar:
  1. Science Alert - http://www.sciencealert.com/this-is-what-the-entire-universe-looks-like-in-a-single-image
  2. Science.Mic - http://mic.com/articles/131680/pablo-carlos-budassi-has-created-an-image-of-the-entire-universe-and-it-s-amazing#.ZaVOUZWVK

6 Nisan 2016 Çarşamba

Panama Belgeleri mi o neymiş ki ?




Aslında uzun uzun yazmak istediğim bir konu, şu son zamanlarda sosyal mecralarda ve haberlerde pelesenk olmuş mesele Panama Papers tabiri caizse panama kağıtları.

Şimdi dilim döndüğünce ve anladığımca sizlere anlatmaya çalışacağım sevgilim okurlarım. Offshore bankacılık diye bir sistem var. Biz buna kıyı bankacılığı diyoruz. İşte dünyadaki Singapur, Panama gibi sikindirik yasal sistemlere ve vergi sorumluluklarına sahip ülkeler, kara para aklamak isteyen zenginlerce ve “hırsız”larca, paravan olarak kullanılıyor. Şöyle ki, senin şirketin veya şahsın yılda atıyorum 100 milyon dolar kar ediyor ve bunun vergi yükü sana %30 yani 30 milyon dolar. Sen bu offshore bankacılık yapan ülkelerde paravan bir şirket kuruyorsun ve yıllık gelirinin vermen gereken vergisini, bu ülkede harcama yapıyormuş gibi o şirkete aktarıyorsun. Tabi bu ülkedeki vergi yükleri çok düşük olduğu için 30 milyonun %10’unu yani 3 milyonu vergi olarak veriyorsun ve aradaki 27 milyon dolar senin cebine kalıyor. Kısaca sistem bu şekilde işliyor.

Neyse, şimdi Panama’da bulunan Mossack Fonseca diye bir hukuk firmasının belgeleri sızdırıldı. 11 milyon tane belge olduğu söyleniyor ve tamamı henüz yayın organlarında yayınlanmadı. Fakat Mayıs ayında bunların yayınlanacağı söyleniyor. Listede kimler yok ki, Arap Şeyhleri, Ortadoğu ve Afrika emirleri, başkanları, kralları. Putin ve Messi artı Messi’nin babası. Bu kişilerin kara para akladıkları, vergi kaçırdıkları belgelenerek medyaya sızdırıldı. Zaten aşikar olan bir şey ispatlanmış oldu bu kısım çok da önemli değil. Asıl önemli olan kimler bu işten ekmek yiyecek ve kimlerin canı yanacak. Yani bu olay kimlere hizmet ediyor.

Bizim milletimizin aklındaysa malum soru şu: Malum kişinin ve çevresindekilerin ismi çıkacak mı ?
Yahu arkadaşım 17 Aralık dediğimiz bir süreç geçirdik biz. Ses kayıtları, paralar, şahıslar, şahitler hepsi alenen önümüzdeydi ve bu halk ona bile inanmadı. Yahu bizim halk resmi gazeteye inanma diyen bir zat’a sahip geçen gün izledim videoda. Malum kişi veya kişiler çıksa ne olacak ki ? Ne bekliyorsun.

Ayrıca bu olay bence daha büyük küresel bir dalgalanma. Yani dünyanın en zengin ailelerinin adlarının geçmemesi bu olayda (ki Mayıs’ı bekliyoruz daha ama), bende işin içinde iş varmış gibi bir izlenim yaratıyor. Yani neden bu adamlar en çok Putin’e yükleniyor medya yoluyla ? Ya da neden sadece Ortadoğu ve Afrika yöneticileri. Araya bir kaç tane Arjantin, Kanada falan sıkıştırmışlar, acaba gözdağı mı diye düşünüyorum.

Neyse yine fazlaca tespit ve komplo teorisini ortama saldığımıza göre günlük misyonumuzu tamamlamış bulunuyoruz hehe. Ama gerçekten bu konu üzerine detaylı bir yazı da yazmak istiyorum. Şimdilik gözlemlediklerim bunlar. Ve şunu bil sevgilim okurum, bu işin içinde muhakkak bir iş var ve bize bilmemiz gereken kadarını gösteriyorlar.

Esen kalın, dünyaya akılla bakın !



Zaten Aşklar Hep Yalan Dolan

Ooy oy,

Dinlenemiyorum sevgilim okurlarım. Dinlenmek istiyorum ama dinlenemiyorum. Aslında bir kaç cümle de olsa bir şeyler karalamak istiyorum buralara her gün ama yoğunluktan fırsat bulamıyorum. O kadar; ekonomik özgürlük, hayaller, mutluluk falan dedim dedim ama eşşek gibi de çalışıyorum hehe.
Ancak dediğim gibi benim bir hayalim ve amacım var. O amacıma ulaşana kadar bu aptal sisteme tahammül etmek, onun kölesiymiş gibi davranmak ve uygun bir anda yumruğu indirmek için soteye yattım. Polat Alemdar misali yediğim onca darbeye, açlığa, güçsüzlüğe rağmen tek bir bilek hareketiyle alayının anasını ağlatıp bu bohemden çıkıcam.

Bu aralar havalar çok güzel, eskiden olsa motosikletime atlayıp bir yerlere giderdim. Kaybedenler Kulübündeki Kaan misali motora atlayıp sikimsonik fotoğraflar çekip, millete cool görünmek varken; ben ofiste oturmuş 15-20 dakikalik boşluğumda buraya yazıyorum. Onu da hiç anlayamıyorum anasını satayım, bir kaç kişi var meşhur mecrada takip ettiğim ki öyle çok da girmem o mecralara biraz pasif sosyal medya kullanıcısıyım ( o da nasıl bir tabirse heheh ), adamın anlamadığım şekilde maddi bir geliri mi var yoksa bir işte çalışıp mı o kadar gezip o fotoğrafları çekiyor, bırak çekmeyi üstüne bir de sosyal medyada paylaşıyor. İşte bunu aklım almıyor sevgilim okurlarım.

Hiçbir iş yapmayıp, maddi olarak külfet olan bir şeyleri yapan ve bunları hiçbir iş yapmadığı için zamanı olup sosyal medyada duyuran, paylaşan; hayatını sosyal medyada yaşayan bir güruh var bu memlekette. Hepsi son model arabalara biniyor, son model telefonları kullanıyor, son model yemekler yiyor. Tabi son model, senin gibi az kuru az pilav mı yiyecekti pis fakir hehe. Sağolsunlar gerekli mecralarda o kadar çok yemek görüyoruz ki artık –aa bir de dudak büzmüş hatun kişisi- yemiş kadar olduk tabirini canlı yayın yaşıyoruz. Paylaşılan yerler, yemekler, ortamlar falan da janti hani, kızlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bir de sadece arabasını paylaşan, sanki hayat amacı para yemekmiş gibi davranan tipler var. Bunları dudak büzen kızlarla evlendirip farklı bir ülkeye mülteci olarak gönderelim bence hehe. Arap ülkelerine gönderirsek bence iş yapar. Düşünsenize sevgili okurlar, adamlar hayatında dudak büzen kız görmemiş, kafede otururken kızın fotoğraf çekmek için girdiği şekli görüyor ve hemen yanında masadaki bir şeylerin fotoğrafını çeken bir tip var. Adam yemin ediyorum petrol, doğalgaz, şeyh falan dinlemez terk-i diyar eyler o ülkeyi. Gerçi şimdi düşününce, bize kaçmasın sakın bu sistem de. Gerçi öyle de böyle de Arap'lar cirit atıyor zaten güzel ülkemde.

Ben en çok da Antalya gençliğine üzülüyorum. Bir zamanlar sarışın, uzun boylu, çilli, efendime söyleyeyim İngiliz'i, Alman'ı, Rus'u gelirken, şimdi garibim çarşaflı, haşemalı tipler görüyor. Hadi 90'lar kuşağı bu bir zamanların turizm patlamasının kaymağını yedi de, garibim 2000 doğumlular ne yapsın. Adam 16 yaşında, sağda solda duyduğu dedikodularla Antalya'ya gidiyor. Bir bakıyor ki, ulan burası bildiğin Erdek. Tek farkı 65 yaşında emekli olmuş teyze yerine, 35 yaşında hayattan emekli olmuş teyze var hehehe. Yazık. Zaten 2000 doğumlulara tümden yazık. Milenyum çocuğu dediler dediler, ülkede bir beklenti yarattılar. 2binli deyince de bir garip oluyor sigara markası gibi. Kardeşlerim üstlerine alınmasınlar, hepsi çok zeki, cin gibi çocuklar. Bir kaç tane şahit olduğum var mesela, adam bizim milli oyunlarımızdan biri olan inşaattan kuma atlama olayına şöyle bakıyor: "ben atlamam abi ordan ya kafamın üstüne düşersem?". İşte yeni nesil kafasına önem veriyor takdir edilesi. Biz az mı düştük kafamızın üstüne, inşaatın ikinci katından kuma atlarken heheh.


Neyse sevgilim blog okurlarım. Yine tespitlerin adını koydum, bugün de bir iş arkadaşımın doğum günüymüş zaten, insanlar ne kadar samimiyetsiz görünebilir konusunu işleyeceğiz bir sonraki yazıda hehe.


Görüşmek üzere, esen kalın.



1 Nisan 2016 Cuma

Günümüz Dünyası ve İkili ilişkiler

Merhabalar,

Günümüz dünyasında insanlar, tamamen çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş olan "arkadaşlık" kavramından nasibini almamış görünüyor. Artık birisine karşı safi iyi davranırsanız, karşınızdaki insanların yüzde 80'i "bu bana iyi davranıyor muhtemelen benden bir çıkarı var" diye düşünüp, temkinli yaklaşıyor. Günümüzde insanlara karşı iyi davranmak sanki suçmuş, kötü bir şeymiş gibi bir izlenim oluşturuluyor.

Muhtemelen sizler de şahit olmuşsunuzdur. İş yerinizde ya da okul çevrenizde, birisine safça bir iyilik yaptığınızda tepkisi genelde soğuk olur. Üniversite öğrencisisiniz ve notlarınızı her isteyene sorgusuz sualsiz veriyorsunuz. Kimin ihtiyacı olsa o an -aman benden yüksek almasın, ben derslere girdim o kadar not tuttum niye vericekmişim ki- diye düşünmeden notlarınızı paylaşıyorsunuz.
Peki sizin bir dersin notuna ihtiyacınız olduğunda, aynı kişiden veya bir başkasından, not istediğinizde aldığınız tepki ne oluyor, bir düşünün isterseniz ?

Aynı şekilde iş hayatında da, bir yere evrak teslim etmeniz gerekiyor ve o an hiç gocunmadan ve tamamen içinizden gelerek, başkasının masasında duran ve aynı yere gitmesi gereken evrakları isterse götürebileceğinizi tüm iyi niyetinizle söylüyorsunuz. Peki sonra ne oluyor ? Aynı kişi veya kişiler size, artık o evrakları götürmek sizin işinizmiş gibi, ki o kişilerle belki de aynı pozisyonda bulunmanıza rağmen, sürekli "şu evrakları götürür müsün rica etsem? Gidiyorsan benimkileri de alır mısın ?" gibi bir ego üstünlüğü gösteriyorlar, iş yaptırma güçleri varmış gibi kendilerini yüceltiyorlar, bir nevi sizden faydalanmaya çalışıyorlar.

Toplumumuzun kanayan yarası olmuş bir durumdan bahsetmek ve bunu okuyan her kesimden insanın "aa evet gerçekten de böyle" , " aa hakikaten insanlar neden böyle, bu kadar yüzsüz ve çıkarcı" diye düşünmesi aslında sorunun tam olarak bizde olduğunun kanıtıdır. Zira bunu okuyan büyük kesim bu söylenenlere hak verip ve fakat kendisini çemberin dışında tutuyorsa, öncelikli olarak bir ayna tutmak olmalı amacımız. Öncelikle kendimizi düzeltmeliyiz ki daha sonra ailemiz düzelsin, sonra çevremiz, sonra şehrimiz ve sonra ülkemiz. Hatta gücümüzün farkında olursa tüm dünya değişir.

Benim bir amacım var, ben dünyayı değiştirmek istiyorum. Memleketimi değiştirmek istiyorum. Ama değişimin kendimden başladığının farkındayım. İnsanımızın potansiyelinin farkındayım. Dünyanın bir çok yerini gördüm ve fakat bizim insanımız kadar temiz, saf, iyi niyetli ve çalışkanını görmedim.
Belirli güçlere maşa olmuş insanların, benim memleketlimi, benim kanımı-kardeşimi, çiftçimi, işçimi sömürmesine artık tahammül edemiyorum. Ortada düzeltilmesi gereken bir sosyal davranış durumu var ve bunu düzeltmek istiyorum. Herkes sabah 6 da kalkıp işe giderken, evinin önünü süpüren çöpçüye, çalıştığı iş yerindeki yerleri silen teyzeye, çayları getiren ablaya, kahvede oturan amcaya ufak bir günaydın demekle, kolay gelsin temennisinde bulunmakla ne "seniorluğundan" bir şey kaybeder ne de saygınlığından. Aksine o insanların güne güzel başladığını ve kendisinin de mutluluğunu fark eder. O zaman ilk değişimimiz, insanlardan karşılık beklemeden insanlara gülümsemek olsun. Mümkünse sabah bir günaydın, öğlen bir iyi günler ya da akşam bir iyi akşamlar demek başlangıcımız olsun.


Bu hayatta mutlu olmak o kadar kolay ki, mesele mutlu olmayı bilmekte ve istemekte. Mutluluğun formülünü öğrenmek istemez misiniz ?



Esenlikle kalın.


Emeklilik ve Ekonomik Özgürlük

Merhabalar,

Kader dediğimiz olgu alnımıza yazılan bir hayattan mı ibarettir ? Yaşayacaklarımız önceden belli midir ? İstesek de istemesek de yaşadığımız hayatı, gerçekten yaşamak zorunda mıyız ? Sabah kalk, işe git, akşam olsun işten dön, televizyon izle, uyu; sabah kalk, işe git... Bu kısır döngü ve tekdüzelik nereye kadar gider ? Emekliliğe kadar mı ? Yoksa ekonomik özgürlüğü kazanana kadar mı ? Ekonomik özgürlük değimiz olgu nedir; öncelikle bundan bahsetmek istiyorum biraz. Ne kadar birikim yaparsak biz ekonomik olarak özgür oluruz ya da paramızı nasıl değerlendirirsek ekonomik olarak özgürlüğe kavuşuruz. 

Çağımızın en büyük sorunu olan para ve onu kazanması. Sosyal medyada gördüğümüz hayatlar, lüks ve para içinde yaşayan ve bunu gösterme çabasında olan insanlar, yediğini-içtiğini paylaşma yarışına girip, gittiği mekanla övünen toplum ve bunları görüp bir yanda "vay anasını ya millet ne hayat yaşıyor be paranın da sizin de adınıza koyayım" deyip kaderine küfredenler, diğer yanda ise sırf onlar gibi yaşayabilmek ve onların lüksüne sahip olabilmek için "para gelsin de nasıl geldiği önemli değil" minvalinde her türlü pisliği yapabilecek kapasitedekiler. 

Ekonomik özgürlük kazanabilmek en iyi ihtimalle düşündüğümüzde "emeklilik" mefhumu ile anlatılan ve açığa çıkan bir durumu simgeliyor. Yani gençliğimde çalışırım, yaşım gelince emekli olurum ve oh rahatlarım. Çok değil sizi 15-16 sene önceye götürüyorum. Ortaokul öğrencisiniz ve amacınız; "şu fen lisesine bir gideyim, oh rahatım". Liseyi kazandınız yeni amacınız; "Şu üniversiteyi bir kazanayım, oh rahatım". ( Ki lisedeki çoğu hocamız da bizde bu algıyı daha en baştan oluşturur, üniversiteyi kazanın rahatsınız algısı ). Üniversiteyi kazanınca ne oluyor; "şu okul bitsin, vize-finalleri vereyim, oh rahatım". Sonra iş bulayım rahatım, emekli olayım rahatım, öleyim rahatım. 

Rahat değilsin arkadaşım. Ben sana söylüyorum sen kendini rahat ettirmedikçe rahat değilsin. Çünkü sistem senin rahat etmen üzerine değil, senden nasıl faydalanırım üzerine kurulu bir sistem. Ve senin etini, sütünü, budunu, kanını sömürdükten sonra seni bir kenara çöp gibi atıyor ve ölümü bekle diyor. Peki senin hayallerin yok mu ? Gelecekle ilgili planların ? Mutlu olmak hakkın değil mi ?

Peki size yarın öleceğinizi söylesem, bugün yaptığınızın aynısını mı yapardınız ? Ya da günümüz çağında para biriktirmeye çalışarak veya ekonomik özgürlüğümüzü kazanmak için yaptığımız uğraşlarla, ekonomik özgürlük kazanmanın imkansız olduğunu söylersem hala emekliliğin, çok para kazanmaya çalışmanın ya da lüksün her şey olduğunu mu diretirsiniz, bunun için var gücünüzle uğraşır mısınız? 

İnsanın en büyük nimeti ne zaman öleceğini bilmemesidir. Bu yüzden hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, çalışır, didinir, gençliğini ve zamanını ve hatta sağlığını geleceği için sattığını düşünür. Geleceğinde ise pişmanlıkları, keşkeleri ve hayalleri ile mutsuzluğa sürüklenir. Sizin bir hayaliniz yok mu ? Hayalleriniz gerçekleştirebilecek gençliğe, güce, öz güvene, hırsa ve inanca sahipsiniz. Tek eksiğiniz para mı ? Çocukken paranız var mıydı... ?


Bu hayatta mutlu olmak kolaydır, yeter ki mutlu olmayı iste.