Merhabalar,
Kader dediğimiz olgu alnımıza yazılan bir hayattan mı ibarettir ? Yaşayacaklarımız önceden belli midir ? İstesek de istemesek de yaşadığımız hayatı, gerçekten yaşamak zorunda mıyız ? Sabah kalk, işe git, akşam olsun işten dön, televizyon izle, uyu; sabah kalk, işe git... Bu kısır döngü ve tekdüzelik nereye kadar gider ? Emekliliğe kadar mı ? Yoksa ekonomik özgürlüğü kazanana kadar mı ? Ekonomik özgürlük değimiz olgu nedir; öncelikle bundan bahsetmek istiyorum biraz. Ne kadar birikim yaparsak biz ekonomik olarak özgür oluruz ya da paramızı nasıl değerlendirirsek ekonomik olarak özgürlüğe kavuşuruz.
Çağımızın en büyük sorunu olan para ve onu kazanması. Sosyal medyada gördüğümüz hayatlar, lüks ve para içinde yaşayan ve bunu gösterme çabasında olan insanlar, yediğini-içtiğini paylaşma yarışına girip, gittiği mekanla övünen toplum ve bunları görüp bir yanda "vay anasını ya millet ne hayat yaşıyor be paranın da sizin de adınıza koyayım" deyip kaderine küfredenler, diğer yanda ise sırf onlar gibi yaşayabilmek ve onların lüksüne sahip olabilmek için "para gelsin de nasıl geldiği önemli değil" minvalinde her türlü pisliği yapabilecek kapasitedekiler.
Ekonomik özgürlük
kazanabilmek en iyi ihtimalle düşündüğümüzde "emeklilik" mefhumu ile
anlatılan ve açığa çıkan bir durumu simgeliyor. Yani gençliğimde çalışırım,
yaşım gelince emekli olurum ve oh rahatlarım. Çok değil sizi 15-16 sene önceye
götürüyorum. Ortaokul öğrencisiniz ve amacınız; "şu fen lisesine bir
gideyim, oh rahatım". Liseyi kazandınız yeni amacınız; "Şu üniversiteyi
bir kazanayım, oh rahatım". ( Ki lisedeki çoğu hocamız da bizde bu algıyı
daha en baştan oluşturur, üniversiteyi kazanın rahatsınız algısı ).
Üniversiteyi kazanınca ne oluyor; "şu okul bitsin, vize-finalleri vereyim,
oh rahatım". Sonra iş bulayım rahatım, emekli olayım rahatım, öleyim
rahatım.
Rahat değilsin
arkadaşım. Ben sana söylüyorum sen kendini rahat ettirmedikçe rahat değilsin.
Çünkü sistem senin rahat etmen üzerine değil, senden nasıl faydalanırım üzerine
kurulu bir sistem. Ve senin etini, sütünü, budunu, kanını sömürdükten sonra
seni bir kenara çöp gibi atıyor ve ölümü bekle diyor. Peki senin hayallerin yok
mu ? Gelecekle ilgili planların ? Mutlu olmak hakkın değil mi ?
Peki size yarın
öleceğinizi söylesem, bugün yaptığınızın aynısını mı yapardınız ? Ya da günümüz
çağında para biriktirmeye çalışarak veya ekonomik özgürlüğümüzü kazanmak için yaptığımız
uğraşlarla, ekonomik özgürlük kazanmanın imkansız olduğunu söylersem hala
emekliliğin, çok para kazanmaya çalışmanın ya da lüksün her şey olduğunu mu
diretirsiniz, bunun için var gücünüzle uğraşır mısınız?
İnsanın en büyük
nimeti ne zaman öleceğini bilmemesidir. Bu yüzden hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar,
çalışır, didinir, gençliğini ve zamanını ve hatta sağlığını geleceği için
sattığını düşünür. Geleceğinde ise pişmanlıkları, keşkeleri ve hayalleri ile
mutsuzluğa sürüklenir. Sizin bir hayaliniz yok mu ? Hayalleriniz gerçekleştirebilecek gençliğe, güce, öz güvene, hırsa ve inanca sahipsiniz. Tek eksiğiniz para mı ? Çocukken paranız var mıydı... ?
Bu hayatta mutlu
olmak kolaydır, yeter ki mutlu olmayı iste.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder