Tam da başlıktaki gibi bir durum içinde bulunduğum tahmin edilemez düşünceler bütünü. Sanırım insanı en çok etkileyen olaylar, insanın en çabuk unuttuğu ve aynı zamanda en ufak bir tetiklemede de çok çabuk hatırlayabildiği, geçmişine dair. Bu günlerim genelde okuyarak geçiyor. Eskiden daha çok yazardım, daha derli topluydu düşüncelerim; şimdilerdeyse çok sık okuyorum. Bunu sadece kitap okumak olarak algılamayın lüfen, genel geçer, alelade ya da bilgi içerikli bir çok döküman ve kısa notlar.
Az önce bir araştırma yapıyordum, insan neden geçmişini geçmişte bırakamaz. Ya da bırakmak istemez. İnsanı bilmiyorum ama kendim için bu soruyu sorup, cevabını da bulmak istiyorum. Nedense uzun bir süredir her şeyi bilme arzusu var içimde. Her şeyi bilmeliymişim, her şeyi kendim çözmeliymişim, her zorlukla kendim mücadele etmeliymişim gibi geliyor uzunca bir süredir. İşte geçmişi geride bırakma düsturu da bu şekilde yerleşti aslında beynime. Kendi kendime sorduğum bir soruyla başladı. Neden geçmişe bu kadar saplantılıyım ? Eski işime, eski fakat görüşmediğim arkadaşlarıma, eski hayatıma, eski benliğime...
Sürekli gereksiz ve bir o kadar da anlamsız kabuslar görüyorum, herhangi bir şekilde gerçekleşmesi mümkün olmayan. Eski işime döndüğümü... Fakat keyifli rüyalar değil, genelde kasvetli rüyalar... Geçenlerde yine bir tanesine saplandım kaldım. Bizatihi eski patronumun kendisi tarafından, ikinci ve çok çok büyük ve hatta kimseye verilmeyen, sadece bana özgü ve müthiş değerli bir şans verilerek, eski işime dönmem sağlanıyor. Fakat beynimin bana ufak oyunları, başlangıçta bunu çok istiyorum ve bunun minnetini iliklerime kadar hissediyorum. Bu minneti biraz açıklamak istiyorum size, normalde insanların duyduğu minneti az çok tecrübe ettim. Genelde insanlar, "a teşekkürler", "süpersin", "çok sağ ol ya" deyip, bir iki iyiliği de kendileri vesile olup, yollarına devam ediyorlar. Benim minnetim ise, bana çok ağır gelen bir süreç. Çünkü o iyilik karşılığında ne yapacağımı şaşırıyorum, sürekli kendimi karşımdaki kişiden altta görüyorum ve sürekli bir yaranma çabasına giriyorum. Benim için tarif edilemeyecek kadar ağır bir yük ve muhtemelen karşımdaki kişi için çok itici bir tavır. Bu minnet durumuna düşmemek için de genelde kendi işlerimi kendim yapmaya, her sorunu kendim çözmeye ve her şeyi bilmeye çalışıyorum daha önce de bahsettiğim gibi. İşte rüyamda da eski patronuma duyduğum bu şekilde bir minnetle ofise geçiyorum ve fakat o da ne ? Eski ofis arkadaşlarımdan, ciddi anlamda bir ara çok iyi olduğumuz, daha sonra ise anlam veremediğim bir şekilde bana karşı tavır alan, konuşmaları değişen, kendisini bana eskisi kadar yakın görmeyen biri, "neden geri geldin ki, burası hiç de iç açıcı değil, ben senin yerinde olsam gelmezdim" gibi bir tavsiyede bulunuyor. Ben ise yine ağır bir kararsızlık sürecine giriyorum. Bir yandan onu aslında bu durumu isteyerek gerçekleştirdiğime ama gerçekte ise kendimi bu durumu isteyerek gerçekleştirdiğime inandırmak istiyorum.
Bu durum hayatımda yüzleştiğim ve sorunun kaynağını bildiğim, fakat çözüm üretemediğim bir süreçle devam ediyor. Rüyamda da çözüm bulamıyorum, gerçekte de. Benzer rüyaların daha kasvetlisini ve beni yoranını askerlik yaptığım dönemde de görüyordum. Askerlik yaptığım dönemde neredeyse her gece... Konu başlığı sürekli, eski işime dönmeli miyim ? Yoksa dönmemeli miyim ? Dönersem ne olur ? Dönmezsem ne olur...
Bazen bunun yetersizliğimle ilgili olabileceğini düşünmüyor değilim. Açıklamam gerekirse, yaptığım işte yetersizim, o pozisyonun gereklerini karşılayamıyorum ve karşılayabilecek kalibrede ya da potansiyelde değilim. Bu durumda da aslında eski işimin, mesleki kariyerimde gelebileceğim ve sahip olabileceğim en üst nokta olduğu gerçeğini kendime itiraf ediyorum. Haliyle daha iyi bir yere gelemeyeceğim için de eski konumumu pik noktası alarak geleceğimle ilgili kaygılara giriyorum. Bu da bilinçaltımda rüyalarımdaki durum gibi yansıyor. Kendi kendini yiyip bitirme... Ancak bir yandan da bu duruma inanmıyorum. Ya da doğru tabirle inanmak istemiyorum. Potansiyelimin az çok farkındayım, yapabileceklerimi de az çok kestirebiliyorum. Yani bana göre içinde bulunduğum ruh halini bahsettiğim yetersizlik teorisi açıklayamaz. Çünkü geçmişe takılıp kalma durumum sadece iş hayatımla ilgili değil.
Şöyle ki; çocukluğumda çok samimi olduğum bir arkadaşım vardı. Boşver ya... Üşeniyorum yazmaya cidden. Ben o eski ben değilim. Artık pek keyif aldığım da söylenemez. Halbuki çok değil 3-4 sene öncesine kadar gayet keyif alarak ve hissederek yazabiliyordum. Seviyordum bir şeyler anlatmayı, insanlara kendimi dinletmeyi. Şu anda ise külfet geliyor. Bir şeyleri açıklamaya çalışmak, kendimi ispat etmeye çalışmak, kendimi dinletmeye çalışmak. İnanır mısınız artık umurumda değil. Liderlik, sözü dinlenilen biri olmak, sevilen biri olmak. Hem zaten ne demiş Einstein: "Mutluluğunuzu insanlara bağlamayın." Gerçekten zor geliyor, bir şeylerin peşinden koşmak, savaşmak, tartışmak... Eskiden ekşisözlüğe de yazardım. Artık sadece okuyorum. Aslında girişte bahsettiğim duruma da neden düştüğümü az çok anlamışsınızdır. Okuyorum çünkü amacım öğrenmek değil, sadece yazmaya üşeniyorum. İşte bu kadar da dolandırıcı, tembel ve gereksizim. Kısacası ben ne kadar inanmasam da kapasitem bu ve yetersizim. Bir çok konuda. Ne iyi bir eşim, ne iyi bir evlat, ne iyi bir arkadaş ne de iyi bir çalışan ya da patron. Her şeyden biraz biraz bulunduran hiçbir şeyim.
Buna bir çözüm bulmam gerekli............................................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder